“Marka tescili, sadece bir hak değil; aynı zamanda bir sorumluluktur.”
Bu ifade artık yalnızca hukuk kitaplarında değil, güncel uygulamalarda da karşılığını buluyor. ABD Patent ve Marka Ofisi (USPTO), Ocak 2024’ten bu yana yaklaşık 50.000 kullanılmayan marka kaydını sicilden çıkardı. Bu adım, sadece teknik bir işlem değil; dünya genelinde marka stratejilerinin geleceğine yön verecek nitelikte. Peki, bu gelişme neden bu kadar önemli?
MARKA TESCİLİ NEDİR, NE DEĞİLDİR?
Marka tescili, bir işletmenin mal ve hizmetlerini ayırt etmesini sağlayan en temel araçlardan biridir. Ancak marka tescili almak, yalnız başına bir başarı göstergesi değildir. Asıl mesele, o markanın kullanımıyla değer yaratmak, pazarda yer bulmak ve tüketici zihninde bir konum kazanmaktır.
KÜRESEL MARKA SİSTEMİNİN KRONİK SORUNU: KULLANILMAYAN TESCİLLER
Yıllardır birçok ülkede marka başvurularının artışı, sicillerin dolmasına ve gerçekten üretim yapan firmaların istedikleri markalara ulaşamamasına neden oldu. Kimi zaman “alalım, ileride kullanırız”, kimi zaman “rakip kullanamasın” mantığıyla yapılan bu başvurular, pazarda rekabeti engelliyor.
USPTO ise bu yapay kalabalığı temizlemek için somut adımlar attı. Ex Parte Expungement ve Reexamination süreçleri, kullanılmayan markaların daha hızlı, ekonomik ve etkin bir şekilde sicilden silinmesini sağlıyor. Bu sistem, üçüncü kişilere de iptal başvurusu yapma hakkı tanıyor. Yani artık herkes, gerçekten kullanılmayan bir markanın iptali için harekete geçebiliyor.
SÜREÇLERİN DETAYLARI
– Ex Parte Expungement: Marka tescilinden itibaren 3 ila 10 yıl içinde hiçbir kullanım delili sunulamamış markalar için başlatılabiliyor.
– Reexamination: Tescil başvurusunda sunulan örneklerin (specimen) gerçeği yansıtmadığı durumlarda uygulanıyor.
BU TEMİZLİĞİN ARKASINDA NE VAR?
USPTO’nun bu hamlesi birkaç temel hedefe dayanıyor:
– Tescil sistemine olan güveni artırmak
– Gerçek kullanıcıların önünü açmak
– Sistemden haksız kazanç sağlayanları uzaklaştırmak
– Global marka rekabetinde şeffaflık sağlamak
TÜRKİYE İÇİN NASIL BİR ANLAM TAŞIYOR?
Türkiye’de de tescilli olup kullanılmayan binlerce marka mevcut. Bu durum, hem yeni girişimcilerin önünü tıkıyor hem de haksız rekabeti körüklüyor. TÜRKPATENT’in de aktif kullanım temelli bir denetim mekanizması oluşturması, sadece yasal değil; aynı zamanda ekonomik ve etik açıdan da büyük fayda sağlayacaktır.
Ayrıca Türkiye’den ABD’ye ya da başka ülkelere yapılan marka başvurularında, her ülkenin kendi sistemine göre strateji belirlenmesi gerekiyor. Özellikle ABD gibi “use-based” ülkelerde, markanızı gerçekten kullanmadan uzun vadeli koruma elde etmek artık pek mümkün değil.
MARKA PORTFÖY YÖNETİMİ ARTIK LÜKS DEĞİL, GEREKLİLİK
Şirketlerin ve girişimcilerin marka portföylerini düzenli olarak gözden geçirmesi, kullanılmayan markaları ayıklaması ve stratejik kullanıma dayalı planlar yapması artık zorunlu hale geldi. Aksi halde zaman, para ve itibar kaybı kaçınılmaz.
NELER YAPILMALI?
– Kullanılmayan markalar için iptal riski değerlendirilmeli
– Yeni başvurular gerçek kullanım planına göre yapılmalı
– Uluslararası başvurularda ülke bazlı strateji geliştirilmeli
– Rakiplerin pasif markaları izlenmeli ve gerekirse iptal talep edilmeli
– Profesyonel danışmanlıkla süreçler yönetilmeli
GELECEĞE DAİR BİR MESAJ
Bu gelişme sadece markaların kaderini değil; inovasyonun, girişimciliğin ve rekabetin doğasını da etkileyecek. Çünkü bir marka, kullanıldıkça değerlenir. Sicildeki bir kayıt değil, pazardaki gerçek etki markayı güçlü kılar.
USPTO’nun bu adımı hepimize şu soruyu sordurmalı:
“Markamız sicilde mi yaşıyor, yoksa piyasada mı?”
Sizce Türkiye’de benzer bir uygulama hayata geçseydi, girişimcilik ve markalaşma ekosistemi nasıl bir dönüşüm geçirirdi?
