Onlar Birer Türk Markası

Ülkemizin Başı Fason Üretimle Belada

Fason üretimle ilgili bir yazıda şöyle bir açıklama yapılıyor: “Bazen sanayileşmiş ülkelerdeki firmalar gerekli ham madde veya malzemeyi sağlayarak az gelişmiş ülkelerdeki firmalara bu tür emek gerektiren malların üretimini yaptırır, sonra da bu malları devralarak kendi ana ülkelerinde veya üçüncü ülke piyasalarında pazarlarlar”. Bu tanımdan yola çıkarsak göreceğiz ki, ülkemizde fason ihracatı temelinde dünyaya hizmet sunan az gelişmiş statüsündeki ülkelerden biridir.

Özellikle başta tekstil sektörü olmak üzere ilaç, deterjan, elektronik, yedek parça sanayisi, gıda aklınıza gelebilecek birçok sektörde dünya devlerinin üreticisi konumundayız.

Fason ihracatın ülkemizin kısır döngüye girdiği yer ise o ürünleri tekrardan ithal ederek satın alıyor olmamızdır. Daha basit anlamıyla ürettiğimiz maddeyi veya ham maddeyi siparişi veren markaya sattıktan sonra marka sahibi kendi değerini de katarak ürünü bize tekrar satıyor. Bu satışlar, çoğu zaman ürettiğimizin 10’larca katı bedelle tüketmek zorunda kaldığımız ürünlerle karşımıza çıkıyor. Çünkü ürettirici markasını adını bir katma değer malzemesi olarak kullanıyor.

Fason Üretimin Tek Avantajı

Fason ürettirici marka sahibine binlerce yarar sağlarken üreticisine tek avantajı kaynak ve deneyim konusunda bir know-how oluyor. Çünkü fason ürettiren firma yatırım yapmadan marka değerini güçlendiriyor.

Bugün Türkiye’de üretilen bir tekstil ürünü İspanyol bir markanın etiketiyle yine Türkiye’deki tüketicisine satılıyor. Ürün burada üretiliyor, etiket burada vuruluyor, fabrika bu ülkenin sınırları içinde, iş gücü tamamen bizim insanımızdan karşılanıyor ancak biz ürünü marka sahibinin belirlediği değer üzerinden satın alıyoruz. Hatta ürettiğimiz o ürünler ülkelerine hiç uğramadan ihraç edileceği başka ülkelere bizim tarafımızdan gönderiliyor. Üretim, operasyon, tüm lojistik tamamen bizim tarafımızdan karşılanıyor.

Ancak kazanan marka sahibi oluyor.

Kazanan üretim gücü değil ürettirme gücü oluyor.

Ürettiren hiçbir yatırım yapmadan bu güce sahip oluyor.

Az Gelişmiş Ülkeler Tüketim Kültürünün Kıskacı Altında

Fason üretim yapan tüm ülkeler işte bu marka sahiplerinin kıskacı altında. Bu tüketim kültürü bizlere dayatılıyor. Bu döngüde kendi ürünlerini başka bir ülkenin markası altında tüketen ülkeler bir tür sanal mutlulukla desteklense de gerçek her geçen gün ekonominin kötüye gitmesiyle gösteriyor. Ülkemizden örnek vermek gerekirse ihraç ettiğimizle ithal ettiğimiz arasındaki dengesizlik her geçen gün büyüyen cari açığın en büyük nedeni. Katma değerli ürün üretmemiz, dünya çapında bir marka yaratmamızın ülkemize faturası cari açık olarak kesiliyor. Fason üretim odağında büyüme politikaları her geçen gün olumsuz koşulların artarak büyümesine neden oluyor.

Türk Markaları Dünya Arenasına Çıkmalı!

Ülkemizin bu kısır döngüden çıkarak ürettirme gücü ile üretim gücünü birleştirmesi ve dünyaya açılması gerekmektedir. Üreticimizden tüketicimize kadar herkes, yerli tescilli markalarımızı satın alma bilincini benimsemeli ve bu bilinçle satın alma tercihlerine yön vermelidir.

Ancak bu birleşimi gerçekleştirip fason üretimle, kendi markalarımızla ürettiğimiz ürünlerin dengesini kurguladığımızda ve kalkınma stratejilerimizi bu dengeye göre oluşturduğumuzda, ürettiğimiz ürünler hak ettiği değere ulaşabilecektir. Bu yeni strateji şuan dezavantajımız olan fason üretimi, avantaja çevirebilir, hatta ülkemizin güçlenerek dünya arenasında söz sahibi olacak Türk markalarının önünü açabilir.